22 Şubat 2012 Çarşamba

mola sonrası.

21 Şubat 2012

Hayatımda ilk defa gecenin bir yarısı uyumak için yattığım yataktan kalkıp sigara içiyorum.
Düşünceler rahat bırakmıyor.

Hava o kadar soğuk ki kaloriferin dibinde oturup dışarıya bakıyorum. Bir Allah'ın kulu yok. Buzdolabının sesi ve ben varız sadece.

Ayaklarım üşürken düşünmemezlik edemem.

Düpedüz özlemek bu. Yalnız ve kendimi bile dahil edemediğim 32 günlük moladan sonra geçirdiğim ilk "sen" krizi.

Ağzımda sigara tadı, tiksiniyorum kendimden.

Ya canım seni beklemek isterse?
Yaşadığım bir heyecanı paylaşmak istersem senle?

Hep annemin dediği geliyor aklıma.
"Arkadaşlarını çok sevme, kaybedince üzülürsün" demişti bana.

Şimdi ben kaç kişiyi kaybettim sende biliyor musun?

Nefesim daralıyor. Biraz sakinleşmek adına ellerimle kavrıyorum başımı ama o bile seni hatırlatıyor.

Şu iki ayda ne kadar yaşlandım bilemezsin.

Hala çok küçük bir parçam bir açıklaması vardır diyor ama geriye kalan tüm hücrelerim gerçeği biliyor.

Bazen sorasım geliyor, "seni hiç kimse sevmedi de ondan mı korkuyorsun sevilince?"
Cevap vermezsin biliyorum.

Belki de ne yazdıklarıma, ne sevgime, ne de bu uykusuz gecelere gram değmezsin.

Bilip de seviyor, görüp de susuyor insan işte.

Ama bil ki tüm bunlar fazla.
Çok fazla..

kal-ma- sağlıcakla.

16 Ocak 2012

Ne zaman bir yere gitmeye kalksan haber verirdin bana. Sonra kısa bir vedalaşmamız olurdu. Kimi zamansa gittiğin yerlerden arardın beni. Alışmıştım artık +lı numaralara. Dönüşündeyse kaldığımız yerden devam ederdik.

İlk defa aramadın beni. Haber vermedin. Bir kal sağlıcakla demedin.

Anladım ki kaçmaktan öte seninkisi. Belki de en kırıldığım andı sana.

Çünkü ben senden hiçbir zaman vazgeçmedim.

akıldan çıkmazken gelen itiraf.

29 Aralık 2011

İnsanın aklına geliyor...

Yüzünün çizgilerine bakıyorum. Hiçbir izinde derinliğinde ben yok.
Yüzünün çizgilerine dokunuyorum. Onları tanıyorum.

Yüzüne bakıyorum.
Dokunduğum o yüz bana aşina değil.
Yüzünü seviyorum.

Dünyanın en uzun gecesi 2 gün önceye alınabilir ya da uzayabilir sessizlik.
4 sene bitebilir bir gecede veya dost kalınabilir.
Kalpler hızla çarpabilir ya da insan içinde birini öldürebilir.

Uyurken nefes alışverişini izliyorum usulca. Pürüzsüz.
Uyurken seni seyrediyorum.
Sessizliğini seviyorum.

Bir rüyaya inanmak bir yaşam harcamaktır çoğu zaman.
Bozuklukları saymaz insan. Üstü kalsın da düşmez ağzından.
Borçlu kalır yarın. Borçlu kalır hayat.

Sevdiğim adamın gözlerinin içine bakıyorum. Herhangi bir ışıltı yok.
Gözlerimi gözlerine iliştiremiyorum.
Bakışların kaçak.
Kararsız bakışlarını seviyorum.

Bir el sıkışıyor yanakla boyun arasına. Kimi şefkat, kimi sevilmek bekliyor.
Bir el yetim kalıyor o aralıktan çıkınca.
Kadının küçük elleri dilin açığını kapatamıyor.

Seni seviyorum.
Katıksız, yalansız, aralıksız ve konuşmadan.

Bir de;

Mutsuz olalım. Mutluluk oyunu oynayan çok çoğu zaman.

İlk gidiş değil.

26 Aralık 2011

Dün gidişini izledim o bardan.Hayatımdaki ilk erkeğin gidişi değildi.

Ağlamadım.

Ama çok acıdım. içimdeki her şey isyan etti ama konuşmadım.

Sen geçirdiğimiz o geceden sonra köşe bucak kaçarken kendinden bile, ben hayatımdaki en büyük korkaklığı takınarak sırtıma seni kaybetmemeye çabaladım.

Bir Gün.

Çok olmuş adını bu sayfaya düşürmeyeli...

19 Aralık 2011... En uzun geceyi iki gün öne çekmeme sebep olan tarih.

Hayatımın en güzel, en kötü, en heyecanlı, en şaşırtıcı günü.

Bir etkinlik açılışı. Sevdiğim adam karşımda. Biraz sarhoş. Nasıl samimiyiz... Tam kıvamında

Çıkıyoruz sonra ordan.

Ne yapalım, ona gidelim, laflarız daha.

En sevdiğim şarkıyı açarken yanıma uzanıyorsun. Yatıyorum göğsüne. Hiç bu anın hayalini kurmuş muydum? Belki bir veya iki defa...

Anlat...
Nasıl, hangi birini?

Nefes alamıyorsun sonra... Açılıyor pencere. Kimbilir kaç kıza söyleyip, ezber yaptığın lafı söylüyorsun

"Kalbim ne kadar hızlı atıyor bak"

Öpüyorsun beni sonra
-Durdu mu dünya?
Bir kez daha...
Soruyor
-Peki ya şimdi?
Bu sefer sıra bende
Öpüyorum.
-Durmuyormuş...

Yüzünün her çizgisine dokunuyorum. Ellerimin arasındaki yüz binlerce kez "seviyorum" dediğim, her "o" ya gizlediğim adamın.

Belki de denildiği gibi gözünü korkutuyorum ben daha küçüğüm derken...

"Bir kez öpmeden gidersem onu, eksik öleceğim" demiştim evvelden.

Tamamlanıyorum.

Geçiyor gece... Yerde yatıyor elimi son bir kez tutup sıkıştırıyor boynuna, minik bir çocuk gibi, sevgiye susamış gibi farketmeden ellerimin küçüklüğünü yanağını okşuyor.

Bitiyor gece... Yarını meçhule terk ederek...

29 Ekim 2011 Cumartesi

Sonsuza uzanan gerçek olmayan replikler.

-Neden hep abim gibi, babam gibisin, neden hiç dostum, arkadaşım sevgilim olmuyorsun?

-Çünkü korunmaya ihtiyacın var senin.

-Benim sadece sevilmeye ihtiyacım var.

-Seni sevdiğimi biliyorsun.

-Biliyorum. Ama göremiyorum.

- ...

- Yeterince baba şefkati aldım ben.

- Ne demek bu?

-Yoruldum demek. Artık tek başıma sevemiyorum demek.

18 Ekim 2011 Salı

tanımak.

-Beni yeteri kadar tanımıyorsun.

Tanıyorum kahrolası. Sabah kahvaltıda ne yediğini, üstüne miden ağrıdığı için soda içtiğini, Mantarlı tavuğa dayanamadığını, közlenmiş biberin favori yemeğin olduğunu biliyorum.

Hangi müziğin seni hangi düşüncelere ittiğinş, favori müziğini, en keyif aldığın anları , yorulduğunda veya inancını kestiğinde bir şeylerden, ellerini başının üzerinde birleştirip aklından geçenleri durdurmaya çalıştığını biliyorum.

Bana "iş" olarak göstermeye çalıştığın her şeyin aslında iş değil de seni oyalayacak şeyler olduğunu ve kendini bazı şeylere inandırmaya çalıştığını, buna zorunlu olduğunu düşündüğünü biliyorum.

Hala gitmek istediğin yerler var ve senin hayallerini hatırlıyorum.

Kuracağım hangi cümlede ne gibi bir cevap alırım biliyorum.

Bana ihtiyacın olduğu zamanı hissedip yanına geliyorum.

Seni sana rağmen kabul edip seviyorum.

Seni tanıyorum.